Nükleer enerji ve Türkiye bu aralar birlikte anılmaya başladı. Çernobil faciası ve dünya genelinde yaşanan bazı talihsizliklerden dolayı hassasiyet gerektiren bir konu oldu. Nükleer enerji ve Türkiye hakkında girişim açısından temkinli ve çevresel kaygılarımızı dile getiren bazı çevreci örgütlerle çatışmalar yaşamaktayız.
Nükleer Enerji Bir Mecburiyet Değil, Bir Seçenektir!
Avrupa birliğine girmek gibi bir hayalimiz vardı. Ancak büyüyen ve dünyaya borçlarını ödeyen Türkiye için sıradan bir seçenek haline geldi. Eğitimden tutunuz, personel rejimine kadar birçok tepeden inme değişikliklere gittik. Borçlu Türkiye çok ödünler verdi. Şimdi bu toparlanma sürecinde nükleer enerji ve Türkiye konusunu sürekli gündemde tutmak zaman kaybıdır. Yenilenebilir kaynaklara yöneldiğini bu teknoloji asrında yer altı ve yer üstü kaynaklarımız açısından müsrif olma lüksümüz yoktur. Şu an Amerika ve çoğu sömürgeci Avrupa ülkeleri kaynak ihtiyaçlarını uzaklarda aramaktadırlar. Nükleer enerji bir mecburiyet değil bir seçenektir.
Nükleer Enerji Türkiyenin Hassasiyetidir!
Türkiye halen daha kendine ait bir motora sahip değildir. Dünyanın tercih ettiği ve ihraç edebileceğimiz pek az teknolojimiz var. Hal böyleyken nükleer enerji ve Türkiye kelimelerinin yanyana kullanılması için daha çok erkendir. Çevre mühendisliğini tam anlamıyla anlamadan diğer mühendislikleri üst aşamalara taşımak her zaman hayal kırıklığı oluşturmuştur. Çevresel duyarlılık, çevrecilik kesilen her ağacın ve inşa edilen her tesisin ve çıkarılan her madenin karşısında olmak değildir. Ülke menfaatleri çevçevesinde kâr zarar dengesini iyi tartan aydın beyinler için hükümetler her zaman hatalı değildir. Bazen hatalı bazen haklıdır. Hem at gözlüğü ne sahip siyasi yandaşlar gibi her icraat doğru değildir. Bu nedenle devletimizin nükleer enerji konusunda aceleciliğini anlıyoruz. Sadece bilinmesi gereken buna Türkiye’nin tam anlamıyla hazır olmadığıdır.